Site rengi

Tasarım

Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 16 °C
Sağanak Yağışlı

Açık Kapı Toplantıları Felsefe Söyleşileri Başladı!

24.10.2020
A+
A-

Bursa Sanayicileri ve İşinsanları Derneği (BUSİAD), Bursa Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü ve Bursa Felsefe Kulübü paydaşlığında, pandemi nedeniyle online gerçekleştirilecek olan Açık Kapı Toplantıları Felsefe Söyleşileri dizisinin ilki gerçekleştirildi.

Açık Kapı Toplantıları Felsefe Söyleşileri Başladı!

Online Felsefe Söyleşileri’nin ilk konuğu Orta Doğu Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet İnam oldu. Prof. Dr. Ahmet İnam, “Türkçe’de Felsefe Yapma Olanağı” başlıklı bir sunum geçekleştirdi. Prof. Dr. İnam, “Türkçe ile felsefe yapmak için Türkçe ile yaşanan yaşamı duymak gerek. Felsefe teknik bir şey değildir. Bu duyuş işidir. Dili duymak gerekir” dedi.

“Türkçe ile bilim yapılamaz, felsefe yapılamaz yaygın kanısının” olduğunu ifade eden Prof.Dr. İnam, “Bu durum, gençlerde yaygın görülmeye devam ediyor. Kötümser bir şekilde yapılıyor. Türkçe düşünen insanımızı üzen kendi dilini küçümser ve karamsar bir hale sokuyor” dedi.

“Izdırap çeker gibi konuşulmaz.”

Prof. Dr. İnam sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkçe ile düşünülemez savı, kendisinin ana dilinin Türkçe olduğunu kabul edip, anadiliyle çok fazla işi olmamış, şarkı, türkü söylemeyi, masalları, edebiyatı irdelememiş, onları tatmamış, onlarla yolculuk yapmamış, belki küçük yaşlarda yabancı dil öğrenip onunla tanış olmuş, kendi dilini tanımamış. Buradan geliyor. Kendi dilini tatmak diye bir şey var arkadaşlar. Fransızlar, saatlerce yemek yiyip büyük bir zevkle konuşurlar. O dilin kendisinden lezzet alma becerisi var. Dilin bir zevki var. Izdırap çeker gibi konuşulmaz.

Türkçe, edebiyat öğretmeni olan arkadaşlarla konuşurken çok hicap duyuyorum. Çok kötü eğitilmişler. Yazım yanlışları yapmasalar da tatsız bir dil, çarpık çurpuk tümceler kullanıyorlar. Dil zevki nasıl gelişir öğretilmemiş. Onun yanında, şiirle uğraşan, edebiyatla uğraşan, öykü yazan insanlar görüyorum, onlar olmasa, ben de eleştirdiğim insanlar gibi bırakalım Türkçeyi diyeceğim.”

SOSYAL MEDYA DİLİ…

Prof. Dr. Ahmet İnam, felsefenin ve dilin tadını almanın zaman isteyen bir uğraş olduğunu da ifade ederek, içinde bulunduğumuz hız çağına da eleştiri yöneltti. Prof. Dr. inam, “Sosyal medya dili, insanı dilsiz kılan bir şeydir. İnsanlar emojilerle konuşmaya başlamışlar. Dilin tadını almak, zaman isteyen bir şeydir. Telaşla yaşanan yaşam, perişanlık anlamına gelen bir yaşamdır. İnsanlar, bu düzen içinde koşuşturmayıi yaşam olarak anlıyorlar” dedi.

“Felsefe Duyuş İşidir, Dili Duymak Gerekir”

Türkçe ile felsefe yapmanın önünde hiçbir engel olmadığını ifade eden Prof. Dr. İnam,şöyle devam etti:

“Bazı arkadaşlar, Türkçe’nin yapısından yola çıkarak bilim yapılabilir mi diye düşünüyorlar. Türkçe denilince batılının ifade ettiğinin ötesinde Türkçe, bir kültür ve bir yaşam biçimidir. Dil duyarlılığı düşünen insanlarımızda yeterince oluşmamışsa, bu insanların düşünmeyi yürütmeleri çok kalıplara bağlı, çok teknik oluyor. Dili duymak gerekli. Türküyü, masalları, bilmeceleri ve destanları fark etmeyen, yurt dışında okumuş, buralarda profesör olmuş ama dil duyarlılığına sahip olmayan, ruhsuz insanlar var. Türkçe ile felsefe yapmak için Türkçe ile yaşanan yaşamı duymak gerek. Felsefe teknik bir şey değildir. Bu duyuş işidir. Dili duymak gerekir.

Öncelikle, çocukken duyduğumuz ninnilerden başlamak gerek. Şimdi anneler, ninni değil elektronik bir şeyler kuruyorlar. Ninni ile gelen bir yaşam biçimi var. Sen o çocuğa küçük yaşta bunu vermezsen olmaz.

Almanca’da, İngilizce’de ne var. Senin hayatın yok. Hayatın ne olduğunu o çevirileri okuyarak anlıyorsun. Senin hayatın varsa bu hayat senin dilinle yazılır. Bu da kolay bir iş değil. Kim olduğunla nasıl düşündüğün arasında ayrılmaz bir bağ var. orada yalan söylenmez, kopya çekemezsin. Bize sahici düşünen insanın bu topraklarda yaşanan yaşamı yazabilecek diller gerekli.”

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.