Türk Eğitim Derneği’nden okullarda normalleşme ve telafi için ‘Ağustos’ önerisi
Türk Eğitim Derneği Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, derneğin düşünce kuruluşu TEDMEM tarafından hazırlanan “Türkiye’nin Telafi Eğitimi Yol Haritası” raporuna ilişkin açıklama yaptı.
Türk Eğitim Derneği Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, derneğin düşünce kuruluşu TEDMEM tarafından hazırlanan “Türkiye’nin Telafi Eğitimi Yol Haritası” raporuna ilişkin açıklama yaptı.
Raporun Türkiye’de eğitim öğretimde yapılması gerekli telafi süreci ile ilgili ciddi bir araştırmayı ortaya koyduğunu ifade eden Pehlivanoğlu, raporda çeşitli ülkelerin telafi süreci ile ilgili çalışma metodolojisi, yöntem ve yöntemin takibi konularının ve ardından da Türkiye’deki telafi sürecine ilişkin hazırlıkların ele alındığını aktardı.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un telafi sürecine ilişkin Bakanlığın yaptığı çalışmaların yakında duyurulacağına ilişkin açıklamasını hatırlatan Pehlivanoğlu, Türk Eğitim Derneği olarak kendilerinin de bu konuda detaylı çalışmaları bitirdiklerini belirtti. Pehlivanoğlu, “Türkiye’de eğitimde telafinin yol haritasını çıkardık ve kamuoyuyla paylaşıyoruz” dedi.
Kovid-19 salgını sürecinde hem dünya hem Türkiye’nin ekonomiden eğitime kadar her konuda etkilendiğini ifade eden Pehlivanoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın da bu süreçte ciddi gayretler sarf ettiğini vurguladı.
‘1.5 YILLIK TELAFİNİN BİR NESLİN FELAKETİNE YOL AÇABİLECEĞİNİ GÖRMEK MECBURİYETİNDEYİZ’
Kovid-19’un getirdiği kısıtlılıklar nedeniyle her şeyi iyi yapmanın mümkün olmadığına işaret eden Pehlivanoğlu, “Ancak dünyada yapılan çalışmaları da incelediğimiz zaman geldiğimiz noktada 1.5 yıllık telafinin bir neslin felaketine yol açabileceğini görmek mecburiyetindeyiz. Tabii ki haksızlık yapmayalım. Bu nedenle sadece Milli Eğitim Bakanlığına bağlı değil yükseköğretime bağlı kurumlarda da bir süreç tasarımı gerekir” diye konuştu.
Mevcut durumda öğrenme kayıplarının ciddi noktaya geldiğine dikkati çeken Pehlivanoğlu, “Sosyal ve psikolojik etkenler, gerek velilerde gerek öğretmenlerde gerek öğrencilerde etkilerini hat safhada göstermeye başladı” diye konuştu.
‘HERKESE NİTELİKLİ EĞİTİME ERİŞİM HAKKI VERMEK MÜMKÜN DEĞİL’
Dernek olarak uzaktan eğitim diye bir şey olamayacağını, uzaktan öğretimin olduğunu hep söylediklerini dile getiren Pehlivanoğlu, eğitim denildiğinde sosyal ve psikolojik etkenlerin de bulunduğunu anlattı. Bunun yanında uzaktan eğitim sürecinde öğrencilere istense de eşit koşullarda erişim hakkı verilemediğini ve bunun da çok kolay olmadığını ifade eden Pehlivanoğlu, şu değerlendirmede bulundu:
“Çok kolay bir şey değil bu. Yani bizim gibi çok genç nüfusa sahip ülkelerde bu kadar geniş yapıda herkese nitelikli eğitime erişim hakkı vermek mümkün değil. Bu, sadece internet noktasında değil Ankara’nın merkezinde bile toplantımızda internetimiz kopuyor. Yani kasabalarda ve çalışma alışkanlıkları belli düzeyde olan öğrenciler için bu çok kolay değil.”
‘TEMMUZUN BAŞINA KADAR OKULLARI AÇIYORMUŞ GİBİ YAPARSAK BU KAYIPLARA KAYIP EKLEYECEĞİZ’
Bu süreçte anne ve babalardan mentorluk yapmalarının istendiğini ancak ailelerin eğitim düzeyinin de buna yeterli olmadığını belirten Pehlivanoğlu, şöyle devam etti:
“Dolayısıyla bu süreçte öğretmenler, öğrenciler, veliler, uzaktan öğretim sürecinde çok yoruldular. Artık devam etme motivasyonlarını kaybettiler. Ve öğrencilerin eğitim öğretim süreci, onarılması bu şekilde zor ve hasar almış bir noktaya geldi. Dolayısıyla sınavı da kaldırdıktan sonra öğrencilerin okulla olan son bağı da koptu. Öte yandan 6 Mart 2020 ve 2 Mart 2021 tarihleri arasında 175 günlük eğitim sürecinde, ilkokul 1. sınıfların normal süreçteki gün ve saat ile kıyaslandığında toplam 15 gün okula geldiği hesaplandı.
Türk Eğitim Derneği olarak diyoruz ki artık okulları açtık mı, normalleşmeye mi başlıyoruz, yarı normalleşme mi bırakalım lütfen. Biz ‘miş’ gibi yapmayalım. Türk Eğitim Derneği olarak önerimiz, okullarımızın haziran başında tamamen kapanması, ağustos başında ise tamamen açılmasıdır. Bu dönemin bir sürecini sosyal ve psikolojik etkenleri ayırabiliriz ama şu anda temmuzun başına kadar okulları açıyormuş gibi yaparsak kayıplara kayıp ekleyeceğiz ve çocuklarımızın, öğretmenlerimizin ve velilerimizin kopmuş oldukları süreçten geri dönüşlerini daha da imkansız hale getireceğiz. Bu süreçte bir kademeyi yarım gün okula getirmenin hiçbir faydası kalmamıştır. Olması gereken şey artık tam açılma yapılmasıdır.”
‘TURİZM GELİRLERİ ÖNEMLİDİR AMA BİR ÜLKENİN BEKASI VE GELECEĞİ ÖNEMSİZ MİDİR?’
Bu süreç dengelenirken ekonominin elbette düşünüleceğini vurgulayan Pehlivanoğlu, “Ama bir ülkenin şuna karar vermesi gerekiyor. Turizm gelirleri önemlidir ama bir ülkenin bekası ve geleceği önemsiz midir? Bunu arasındaki dengeyi iyi kurmamız gerekiyor. Okula ‘isteğe bağlı’ devam etmeye kalkarsanız, yüzde 90 devamsızlık karşı karşıya kalırsınız. Biz daha fazla turist getirmek için gayret sarf edelim” ifadesini kullandı.
‘TÜRKİYE’DEKİ TÜM SINIFLAR ŞU ANDA BİR BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFTIR’
Pehlivanoğlu, telafi sürecinin başında öğrencilere yönelik akademik, sosyal ve psikolojik bir etkinlik testi yapılması halinde Türkiye’deki öğrencilerin yüzde 60’ının sınıf tekrarı yapması gerektiğini anlattı. Pehlivanoğlu, bu süreçte dünya örneklerinde olduğu gibi bir karar verme mekanizması ve danışma kurulu kurulması gerektiğini söyledi.
Selçuk Pehlivanoğlu, raporda da yer alan telafi eğitimleri sırasında yapılması gerekenler konusunda şunları kaydetti:
“Telafi sürecinde her öğrencinin kazanımları belirlenmeli. Öğretmenlere ölçme ve değerlendirme ve telafi programlarının uygulanması sürecinde yol gösterecek kaynaklar verilmeli. Türkiye’deki tüm sınıflar şu anda bir birleştirilmiş sınıftır. Dolayısıyla bizim telafi sürecimizi kesinlikle birleştirilmiş sınıflar mantığı üzerinden götürmemiz ve öğretmenlerimizin yetkinliğini de eğitim sürecinde buna odaklanmamız gerekiyor. Öğretmenlerimizin birleştirilmiş sınıf mantığında eğitim vermeyi bilmeleri gerekiyor. Önceki sınıf dönemindeki kritik süreçleri tespit etmemiz gerekiyor. Öğretmenlerin kendi sınıfındaki risk analizini kazanımlar ve yetkinlikler üzerinden çıkarması gerekiyor. Peki 1,5 yıllık kayıpla yeni yıldaki yılı nasıl birleştireceğiz? Bunun için yeni müfredat yazmak gerekir.
Bu süreçte kritik kademeler için odaklı telafi yapmak mecburiyetindeyiz. Sosyal adaleti sağlamak için Milli Eğitim Bakanlığımızın yaptığı çok güzel uygulamalar var. Çocukların sadece dezavantajı okullardan bahsetmiyoruz, avantajlı gördüğümüz okullarda da artık dezavantajlı çocuklar olduğunu unutmamalıyız ve birleştirilmiş sınıflarda buna dikkat etmeliyiz. Rehberlik sistemi bu süreçte çok önemli olacak. Çocuklarımızın ciddi travmatik süreç geçirdiğini ve ekran bağımlılıkların dünyanın her tarafında yüzde 1500 arttığını unutmayalım. Türkiye’nin bütçesi içerisinde ekonomik kayıpları ortadan kaldırmak için tedbirler alıp özellikle dezavantajlı okullarımıza bir miktar nakit katkı vermek mecburiyetindeyiz. Milli Eğitim Bakanlığının bütçesine belli imkanda bu telafi sürecinde kullanmak üzere artırmak zorundayız. Dünyada gelişmiş ülkelerin hepsi bunu yaptı.”